sanat

Hallelujah

Almanya’nın yetiştirdiği en önemli sanatçılardan biri olan Albrecht Dürer, bir rönesans öğrencisi olarak çok yönlü bir kişiliğe sahiptir; ressam, matematikçi, matbaacı, grafik sanatçısı, mucit, yazar, oymacı ve sanat teorisyeni olarak bilinir. Onu dünya çapında üne kavuşturan eserinin arkasında ise oldukça hüzünlü bir hikâye yatmaktadır.

Albrecht, 18 çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğuydu ve ailenin geçimini sağlama sorumluluğu da omuzlarına düşmüştü. Masaya ekmek koyabilmek için günde 18 saat çalışan bir babası vardı sonuçta. Bu geçim sıkıntısına rağmen kardeşi Albert ile paylaştığı bir hedefi vardı, onlara tanrı tarafından hediye edilen resim sanatında uzman olmak istiyorlardı. Dürer ailesi zamanın ailelerinden farklı olarak çocuklarının bu hedefini destekliyordu, ancak maddi açıdan yeterli değillerdi.

Bir gece, Albrecht ve Albert bir anlaşma yaptı; sıcak yataklarında gelecekleri hakkında düşünürken yazı tura atmaya karar verdiler. Kazanan Nürnberg’ deki akademide dört yıl boyunca eğitim alacaktı. Kaybeden ise çalışıp kazanan kardeşinin masraflarını karşılayacaktı. 4 yıl sonra roller değişecekti ve kaybeden kardeş eğitime gönderilecekti. Pazar günü kilise ayininden sonra yazı tura attılar ve eğitimi almaya hak kazanan ilk kardeş Albrecht oldu. Albert, akademide sansasyonlar yaratan kardeşini finanse etmek için gece gündüz madende çalıştı. Albrecht tanrının ona verdiği yeteneği çok güzel kullandı, gravürleri ve yağlıboyaları mezun olduğunda yok satar hale gelmişti ve hatırı sayılır ücretler kazanıyordu.

Yetenekli sanatçı eve döndüğünde ailesi onun için şenlikli bir kutlama hazırladı, özlemlerin giderildiği müzik ve kahkahaların birbiriyle yarıştığı bir gece geçirdiler. Gece sonunda Albrecht onu eğitimi boyunca destekleyen ailesine ve özellikle kardeşi Albert’e teşekkür etmek istedi. Kadehini onlara kaldırdı ve uzun bir konuşma yaptı, konuşmanın sonunda şunları söyledi
“Ve şimdi Albert, benim mübarek kardeşim, sıra sende. Şimdi hayalinin peşinden gitmek için Nürnberg’e gidebilirsin, ben de seninle ilgileneceğim.”

 

Göz yaşları içinde kardeşini dinleyen Albert birden ‘’hayır’’ cevabını verdi.
“Hayır kardeşim. Nürnberg’e gidemem. Benim için artık çok geç. Bakın, bu dört yılda bütün parmak kemiklerim en az bir kere kırıldı ve son zamanlarda sağ elimdeki artritten o kadar acı çekiyorum ki, seni kutlamak için kadeh bile kaldıramıyorum. Parşömen veya tuval üzerine kalem veya fırçayla ince çizgiler çizmek mi? Hayır kardeşim, benim için artık çok geç.”

Bu fedakârlık hikayesi üzerinden 450 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hala etkisini koruyor. Dediğimiz gibi, Albrecht Dürer çok yönlü bir sanatçı, kendisinin yağlıboyaları, eskizleri, gravürleri, suluboyaları, karakalemleri, tahta baskıları gibi bir sürü eserleri var, ama hiçbiri Praying Hands (Dua Eden Eller) kadar ünlü değildir. Birçok sanatsever, bu ellerin Albrecht’in madende çalışan kardeşi Albert’e bir minnet ifadesi olduğuna inanır ve bu yüzden eser, “Praying Hands” olarak anılmaya başlanmıştır.

Bu eserde mavi melankolik bir arka planla beraber, eller dua eder belki de şükreder şekilde birleştirilmiş ince parmaklar gökyüzünü hedef almış bir halde resmedilmiştir. Çoğu sanatsever bu ellerin sanatçımızı desteklemek uğruna yıllarca madende çalışan kardeşinin olduğuna inanmaktadır. Şayet öyleyse, Albert’in fedakarlığı karşılıksız kalmamış, yıpranan elleri tüm dünyada bir şükran simgesi olarak yerini almıştır.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu