Glasxs: Çok Düşünmemek, Kurgulamamak!
Glasxs ile hayata ve müziğe dair tatlı bir sohbet gerçekleştirdik.
Glasxs ve Melis Uslu arasındaki farkı sorarak başlamak istiyorum. İki karakteri birbirinden ayıran noktalar neler?
Glasxs benim yıllardır tüm müziklerimi paylaştığım, biraz doğaüstü bir persona olarak yola çıkan ana projem. Melis Uslu ise gerçek ismim olmakla birlikte, bu yılın başında bir anda, Glasxs olarak yayımlayamadığım bir sürü şarkının can sıkıntısını hissedip yarattığım bir throw-away proje. Bir yan proje değil, ama ya Glasxs’in müziğine birebir uyduramadığım, ya da bir türlü paylaşamadığım şarkıları paylaşıyorum bu isim altında. Açıkçası başından beri fikir, Melis Uslu’nun üstünde çok düşünmemek, bir şey kurgulamamak, o yüzden ben de bilmiyorum pek ne yaptığımı diyebiliriz.
Yaptığın coverlar için klasik de olsa ‘sihirli dokunuşlar’ tabirini kullanmak istiyorum. Orjinali milyonlarca dinlenmiş şarkılara yaptığın dokunuşla daha farklı bir dinleyici kitlesine ulaştırdın. Senin yorumun nedir bu dokunuşların için?
Ne harikasınız, çok teşekkür ederim öncelikle bu tatlı tabir için. Cover yapmayı çok seviyorum, çünkü dinleyip durduğum, çok sevdiğim şarkıları mırıldanıp durmaktan öteye gitmek istiyorum bir noktada galiba, çok sevdiğim için de o hissi yansıtabiliyorsam benden mutlusu yok.
Üretim sürecinde hangi duygular seni besliyor? (hüzün,neşe,agresiflik)
Aslında bunu tanımlamak zor, çünkü her şey olabiliyor, tüm duygular bir şarkının ortaya çıkmasını tetikleyebiliyor. Neşe daha azdır ama sanırım, ama herkesin öyle değil midir? Kaç tane “What a Wonderful World” var örneğin bu dünyada? Asıl konu sanırım o duygu ne ise onun farkındalığı ve yoğunluğu bir şeyler yazıp çizmesine neden oluyor insanların.
Albüm sanatçısı olmanın eski değeri kalmadı sanki, daha kolay tüketildiği için ep ve single’lara dönüldüğünü düşünüyorum. Senin bu konudaki düşüncen nedir?
Gerçekten biraz üzücü bir konu bu. Bundan birkaç yıl önce streaming platformları ile insanlar zaten eskisi gibi albüm dinleyemediğinden yakınır haldeydi. Ama artık işin başka bir yönü daha var, bu platformlardaki çalma listeleri müzisyenlerin şarkılarını insanlara duyurabildiği en büyük araç olmuş durumda. Önceden konser ve festivallerdi bunlar, COVID sürecinde o da kalmayınca sanki her şey çalma listeleri üzerinden gidiyor gibi bir hal aldı. Eğer bir albüm yayımlıyorsanız, o albümden bir iki şarkınız -şanslıysanız- belki çalma listelerine girebilir, listeden çıktığınız zamansa oyuncağınızı bulmuş da kaybetmiş gibi yeni dinleyiciye bu şekilde ulaşma şansınız yok olabilir ve aylık dinlemeleriniz de düşmeye başlayabilir. Bu da “algoritma”ları etkiler ve bir anda, “ee ben albüm yapmıştım” ne oldu şimdi diye kalırsınız. Bir de bunun iyi bir senaryo olduğunu düşünüyorum çünkü listelere girdiğinizi varsaydım. Örneğin Mavi Toz Ormanda albümümden hiçbir şarkı hiçbir listeye girmedi. (Birkaç ay sonra Sonsuza Kadar girdi ilginç bir şekilde ama.) Kısacası aslında pek akıl karı bir iş değil gibi duruyor albüm çıkartmak günümüzde. Sadece Türkiye’de değil her yerde de görüyoruz ki müzisyenler neredeyse her ay bir şarkı paylaşıyor, albüm çıkartan bile iki ayı bulmadan yepyeni bir şarkı paylaşıyor. Bence de çok mantıklı, algoritmayı hack’liyorsunuz bir yerde çünkü (şarkı bir listeye girdiyse eğer) henüz listeden çıkmadan bir diğerini paylaşıp aylık dinlemelerinizi düşürmeden algoritmaya “hey ben hala burdayım” diyorsunuz ve ulu algoritma sizi daha çok kişiye ulaştırabiliyor. Ben bir süredir yeni albümüm üstüne çalışıyorum ve bu albümü single’lar olarak yayımlama konusuna direniyorum, keşke direnmesem ama…
Yeni trend diyebileceğimiz bilingual (iki dilli) şarkılardan görecek miyiz senden de? Yoksa ingilizce ve türkçe ayrı ayrı daha mı anlamlı senin için?
Aslında böyle bir cover yapmıştım birkaç yıl önce ama hiçbir zaman paylaşmadığım şarkılardan biriydi, bilmiyorum hiç paylaşır mıyım, ya da başka bir şey yapar mıyım bu şekilde ama; sorunun ikinci kısmında yeni albümümle ilgili gizli bilgiler yatıyor, o yüzden konuşmayı kesiyorum burada 😀
Ankara, İstanbul ve Londra üçgenini sormak istiyorum. Seni en rahat ettiren, en üretken kılan şehir hangisi?
Ankara doğduğum büyüdüğüm şehir ve ilk orada başladım müzik yapmaya, İstanbul’da 3 yıl yaşadım, iki albümümü de oradaki ses stüdyomda kaydedip mix’ledim. Londra ise hep yaşamanın hayalini kurduğum bir şehirdi ve tüm güzelliği ve havalılığıyla bana hep ilham veriyor. O yüzden galiba kendimizden kaçamıyoruz ve Massachusetts’te bile olsak dünyevi şeylerden kalan vaktimizde her şey bize müzik yaptırabiliyor diyebilirim 😀
Yerli ve yabancı sahneden beraber çalışmak istediğin sanatçılar kimler?
Eskiden buna hemen Thom Yorke derdim, ama nedense artık iyiden iyiye kahramanlarımızla tanışmamamız gerektiğini düşünmeye başladım. Türkiye’de de burada ya da dünyanın diğer yerlerinde de çok çok sevdiğim şahane sanatçılar var ve hepsiyle çalışmak isterim ama sanırım isim saymak zor olur. Şimdiye kadar birlikte çalıştığım harika müzisyenlere de sevgiler.
Yaptığın klipler, kullandığın soundlara baktığımda yeniliğe çok açık biri olarak görüyorum seni. Önümüzdeki süreçte denemeyi düşündüğün bir yenilik var mı :)?
Yeni fikirlere hep açığım, hep ilgimi çekiyor müzik ve çevresindeki yenilikler. Bir de biz değişiyoruz her şeyden önce, dinlediğimiz şeyler yenileniyor, değişiyor, aslında doğal bir süreç olarak bile an meselesi bence herhangi bir müzisyenin bambaşka bir şey üretmesi. Klip bence harika bir şey, bir müziği izliyorsunuz. Klipler konusunda hep çok fikir var ancak bütçesiz çok zorluyor bizi ve şimdiye kadar çoğu klibimizi gerilla bir şekilde çektik, o yüzden o tarafta ne olur bilemiyorum, ama müzik konusunda, yeni albümde mesela anlatım açısından yeni şeyler var benim pek alışık olmadığım… Genel olarak çok fikir oluyor yaratıcı kısmın tamamını düşününce, umarım gezegenler bir araya gelir ve yeni şeyler de devam eder.
Maalesef linç kültürünün hakim olduğu bir dönemdeyiz, illa senin de başına gelmiştir kötü yorumlar. Ne kadar etkiliyor seni bu tarz durumlar? Bir de unutamadığın kötü bir yorum var mı :)?
Dramatik bir konu =) Ben üzülüyorum kötü bir yorum görünce. Nasıl iyi bir yorum duyup görünce çok seviniyorsam aynı ölçüde etkiliyor gibi. Çok anlamsız ama, çünkü, yani neden kişisel algılayalım ki… Komik bir yorum var aklıma gelen, biri “bu kırmızı saçlı kız neden her klipte var” gibi bir şey yazmıştı, “çok özür dilerim, bir dayımdan rica ederim bir sonraki klip için” diye düşünmüştüm.
Tarkan mı Burak Kut mu 🙂 ? Sebebini de açıklarsan sevinirim 🙂
Bu harika soru için ayrıca teşekkür ediyorum, nereden biliyorsunuz hayatımın en büyük ikilemini yahu? Artık Tarkan diyorum, Burak Kut’a sevgilerimi iletip. Ama küçükken annemin bana seçtirip aldığı ilk iki kasedimden biri Tarkan’ın, diğeri Burak Kut’undu ve haftalarca bir onu dinleyip o tarafa geçtim, bir öbürünü dinleyip onun hayranı olduğumu iddia ettim, ve bir noktada ağladığımı hatırlıyorum “kimin hayranıyım ben?!” diye. Deliymişim herhalde.
Düzeltmen için çevrendeki insanlardan en çok uyarı aldığın huyun?
“Bu kadar düşünmesene”, en çok duyduğum şey sanırım. Büyüdükçe iyice manyak bir mükemmeliyetçiye dönüştüm (iş görüşmesinde verilen en sevmediğin huyun ne sorusuna klişe bir şekilde “mükemmeliyetçiliğim” demişim gibi oldu ama), her şeyi defalarca düşünüp duruyorum, ya o olursa, ya bu olursa diye. Deliyim herhalde.
Guilty pleasure’un var mı? Varsa neler?
Çok vardır “popüler olan bizden değildir” akımının bir üyesi olmadığım için… Mesela çılgın bir korku türü hayranı olarak, kimsenin izlemediği IMDB 5.2 filmlerinin hepsine bayılırım. Türlü felaket filmleri volkanda mahsur kalmışlar mesela, ya da zombi rakunlar 🙁 Bir de kete.
Dinlediğin ilk şarkı?
Ne desem uydurmuş olurum, hatırlayamam tam ama “Domates Biber Patlıcan” mı acaba? Ninnidir annemin söylediği, ya da babamın “her sabah erkenden kalkarım, iki yumurtayı peynirle çırparım” mı? “Aboneyim Abone” de olabilir.
Takıntın var mı? Varsa nedir?
Kırmızı rujdur en belirgini sanıyorum. Onun dışında, en sevdiğim, saygıdeğer yiyecek pizzaya ananas, tavuk, kıyma, balık koyanları görünce çok üzülüyorum, bir de pizza yerken korku filmi izlemem gerekiyor gibi.