Uçuş 571
13 Ekim 1972’de And Dağları’na düşen Uruguay Hava Kuvvetleri Uçuş 571 uçağı havacılık tarihinde özel yeri olan bir uçak kazasıdır. 45 kişiyi taşıyan uçak And Dağları’na çarpıp düşmüş, hayatta kalan 16 kişi ancak 23 Aralık 1972 günü kazanın üzerinden tam 66 gün geçtikten sonra kurtarılabilmiştir. Bu uçak kazasını farklı yapan daUçak, Uruguay’ın Montevideo şehrindeki Stella Maris Koleji’nin “Old Christians” isimli rugby takımını And Dağları üzerinden geçen bir uçuşla Şili’nin Santiago şehrinde yapacakları karşılaşmaya götürüyordu.
Yolculuk 12 Ekim’de Carrasco Uluslararası Havaalanı’nda başlamıştı ancak fırtınalı dağ havası yüzünden, uçak geceyi geçirmek üzere Arjantin’in Mendoza şehrine inmişti. 13 Ekim’ de yolculuğa devam eden uçak, kısa süre sonra And Dağları’ndaki bir geçitin üzerinden uçmaya başlamıştır. Uçağın pilotu Santiago’daki hava kontrol görevlilerine Şili’nin Curicó şehri üzerinde olduğunu bildirmiş ve iniş için gereken izni almıştı. Bu izni almanın ölümcül bir hata olduğunun farkında olmayan pilot hâlâ dağların üzerinden seyretmesine rağmen alçalmaya başlamış ve Gözyaşları Buzulu denilen bir zirveye çarpmıştır. Yere çakılan uçak dağın dik bir eğiminden kayarak bir kar yığınına takılarak ancak durabilmiştir.
Yolcular için ölümle burun buruna gelinen o dakikalar nasıl geçti bilinmez, kazadan sağ çıkanlar için asıl trajedi bundan sonra başlamıştır. Kazazedeler uçağın telsizi ile iletişim kurmaya çalışmışlar ancak yoğun kar yağışı sebebiyle onları arayan bir kurtarma ekibinin olmadığını ancak 66 gün sonra anlayacaklardı. Hayatta kalma savaşında onlara yardımcı olacak kimse yoktu. Bir yandan soğukla mücadele etmek zorundaydılar ve çözümü uçaktan kopan parçaları yalıtım malzemesi olarak kullanmak ve soğuktan korunacak alanlar yaratarak bulmuşlardır. Olanlar yeterince korkunç değilmiş gibi büyük bir çığ düşmesine de tanık olmuş, aralarından 8 kişiyi daha kaybetmişlerdir. Gerçekleşebilecek kötü senaryoların tamamı bir bir meydana gelirken, yiyecek sıkıntıları da baş göstermeye başlamıştır. Önceleri yiyecekleri az az paylaşan kazazedelerin stoğu da azalmış ve sonunda açlıkla yüzleşmek zorunda kalmışlardır. Bir dağın tepesinde dondurucu soğukta mahsur kalmanın yanı sıra yiyeceği de olmayan yolcular, onları vicdanen rahatsız edecek korkutucu bir karar alarak, kazada ölen kişilerin vücutlarını yemek zorunda kalmışlardır. Bu acınası çaresizliğin getirdiği psikolojik yıkımı tahmin etmek oldukça zordur. Kazadan sağ çıkanlar nasıl tekrar hayata bağlandılar, geleceğe bakmaya başlayabildiler mi bunlar merak konusudur. Bu felaketle yüzleşen insanlarla empati yapmak neredeyse imkansızdır.
Uçuş 571 kazası bize yeniden insanın yaşama içgüdülerinin ne kadar yüksek olduğunu hatırlatıyor. Hayata tutunma arzumuz o kadar yüksek ki insanın aklına Dostoyevski’den bir alıntı geliyor.
…Raskolnikov yeniden yürümeye başladı. “Acaba nerede okumuştum?” diye düşünüyordu bir yandan da, “idam mahkumunun biri ölümünden bir saat önce, yüksek bir dağın tepesinde, ancak iki ayağının sığabileceği kadar daracık bir yerde yaşaması gerekse; çevresindeyse uçurumlar, okyanuslar, sonsuz karanlıklar, fırtınalar ve sonsuz bir yalnızlık olsa, yine de o bir avuç yerde ömrü boyunca, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamayı, o anda ölmeye yeğleyeceğini söylemiş. Yeter ki yaşasın! yalnızca yaşasın! Aman tanrım, bu nasıl gerçek böyle! Bu nasıl gerçek! İnsan ne alçak yaratıkmış!” Raskolnikov bir dakika kadar durup düşündü, sonra “Bunun için insana alçak diyen de alçaktır!” diye ekledi…