Menekşelerim Soldu…
Biz sadece arkadaştık senin gözlerinde. O güzel gözlerinde. Bir bakışınla adeta balkonumdaki menekşeleri açtırdığın gözlerinde. Balkonumda çok şey yetiştirdim sen yokken. Güller, papatyalar, nergisler, sen bana yemeğe gelirsin de bak senin için yetiştirdim öyle yemeğime kattım diyebileceğim naneler, domatesler. Benden esirgediklerin ve bana veremediklerini ben onlara verdim. Ama mor menekşelerimi senin için diktim. Gözlerine benziyor diye bir bir saksılara toprağı döktüm sonra da aralarına ince kökleriyle menekşelerimi yerleştirdim.
Sen bir sefer balkonun çok boş, keşke renkli çiçekler olsa, mesela menekşeler süslese demiştin. Ben de aldım en güzelinden bitkileri. Harçlığımla ödedim parasını. Çok para tuttu, ama değerdi. Sen gör, beğen diye gittim ve satın aldım. Maalesef ki sen göremeden soldular. Kalbimin çiçekleri kurudular. Beni reddedişin gibi küstüler güneş ışığına, havaya, onlara verdiğim suya. Birlikte bayırlara kaçardık. Oradaki çiçekler aklıma geldi. Bana taç yapmayı öğretmiştin. Oysa ki sana menekşelerimden taç yapıp başına konduracaktım gönlümün tahtını sana devrettiğim gibi. Bir gelip görseydin belki solmazlardı, yeşerip tomurcuklanırlardı. Ben biliyorum, sensizlikten soldu onlar.
Bana küstün, barışmamak üzere ama anlayabiliyorum neden benimle görüşmeyi kestiğini, neden beni bir daha anmamak üzere defterinden sildiğini. Beni sevmiyorsun artık. Seni sevdiğim gibi sevmiyordun beni zaten, anlamıştım ama anlamamazlıktan gelmiştim. Biliyordum ta başından beri. Olmazdık biz, fakat gönül bu, bir umut hayal etmiştim birlikte olduğumuzu. Belki bu dünya bir başkası olsa, belki insanlar daha anlayışlı olsa… Sen ile ben bir olabilirdik belki. Ben öyle ummaya devam edeceğim, çünkü ancak gözümü kapadığımda gerçek oluyor düşlerim. Gerçek bu değil oysa ki. Dürüst olmak gerekirse sen beni asla sevemezdin. Sen başkalarını severdin ama asla ben olmazdım hayatını paylaştığın kişi. Durumlar el verse bile beni eksik görürdün. Ben bunu değiştiremem, seni değiştiremem. Senin de beni değiştiremeyeceğin gibi. Elini tuttuğumda, salına salına yürüdüğümüzde sokaklarda sen benim hissettiklerimi hissetmiyordun. Yanımda soyunduğunda sana bakmak için yanıp tutuştuğumu anlamıyordun. Bana giyeyim diye sütyenini verdiğinde tüm benliğimle burnuma götürüp kokunu içime çekmemek için kendimi zor tuttuğumu bilmiyordun. Ne denli güç geldiyse de yanında kalmak, seni bırakmak da bir o kadar da zor geldi.
Sensiz öleceğimden adım gibi emindim, ama bak işte oluyormuş böyle de. Bir ölüden farkım olmasa da nefes alıyorum hala. Kalbim kırık, duygularım paramparça saçılmış bir o yana bir bu yana. Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum sensizlikte. Her günüm her anımı seninle geçiyorken bir anda yok oldun hayatımdan. İkizinden ayrılmış bir kardeş gibi diğer yarımsız eksik kaldım. Sen beni tamamlıyordun, beni daha iyi bir ben yapıyordun. Öyle ya, seninleyken annemin beni terk edip bıraktığını, babasız bir piç olduğumu unutuyordum. Onların benden esirgedikleri ve senin bana veremediklerin bir artık gözümde. Ablamın ben olmasam ne kadar rahat bir hayat süreceğini, herkese yük olarak yaşamıma devam ettiğimi unutturuyordun bana. Seninleyken dünya üzerinde sadece sen ile benim olduğum hissine kapılıyorum. Zaman duruyor ve biz sonsuzluğa birlikte koşuyoruz. Birlikte gülüp eğleniyoruz. Hatırlıyor musun, o gün yatakta yatarken karnımız ağrıyana kadar gülüyorduk anlattığım bir hikayeye. O sırada gömleğinin düğmeleri açılmıştı sütyeninin kenarı görünüyordu. Elimi göğsüne koymak istedim, dolgunluğunu hissetmek, nefes alış verişini parmak uçlarımla takip etmek…
Sonra da yavaşça aşağı inmek, karnına elimi koymak. Göbek deliğinden aşağı inip mahrem yerinin sıcaklığını hissetmek. Nemli yanaklarına dokunmak. Bunların hepsi bir an için aklımın ucundan geçti ama hiç bir şey yapamadım. Yanında yatarken seni izledim. Dudaklarının yukarı kıvrılışına odaklandım, sonra da gözlerinin kenarlarının kırışıklığına. Gülmekten gözünden gelen bir damla yaşa. Utancından usulca ağzına götürdüğün parmaklarına… Ve dedim ki keşke şu dünyada bir tek ben seni böyle gülümsetsem.
İlk kez sana olan duygularımı fark ettiğimde bir erkek için ağlıyordun… Başka bir kızla basmıştın onları. Sesini çıkartamayıp bana koşmuştun gördüklerinin ardından. O zaman da tesellin ben olmuştum. Kucağıma kıvrılıp ağlamıştın. Ağlarken bile güzeldin, o an yüzünün bir kez daha güldüğünü görmek için dünyaları verebileceğimi fark ettim. Bir de ne güçlü bir arzuyla dudaklarına yapışmak istediğimi. Yapamadım ama. En son seni gördüğüm güne kadar duygularımı bastırdım. Kilitledim bir kutuya. Arada kenardan kıyıdan gösteriyorlardı kendilerini ama içeri geri iteklemek için savaştım o güne kadar. Bana evlenmek adına sözlendiğini söyledin. Hüsrana uğradım. Ailen ayarlamıştı bu evliliği ama hali vakti yerinde ve pek de bir yakışıklı olduğundan gönlün vardı, hiç itiraza gelmedin. Sen bunları söylerken soldu menekşelerim. Tam da o anda küstüler bana. Sana daha gösterememiştim balkonumu, apar topar girmiştin eve müjdeyi bana vermek için. İçimde bir öfke birikti. Sen ellerimden kayıp gidiyordun ve yapacak hiç bir şeyim yoktu gitmene izin vermekten başka. Dayanamayıp tuttum öptüm seni dudaklarından. Benim için bir ömür geçen bir saniyeydi. Hayal ettiğim gibi olmasa da sonunda kavuşmuştu dudaklarım dudaklarına. Bir an kalakaldın olduğun yerde ve bana baktın soru sorarcasına. Ne olduğunu anlayamadın ve bekledin benden bir açıklama. Anla artık, dedim. Seni seviyorum Müjgan. Yıllardan beridir sevdim, benimle ol istiyorum, dedim. Gitmem lazım, diyerekten çektin kapıyı çıktın. Telefonlarımı da açmıyorsun. Demek ki beni terk ettin. Bana düşen de seni kalbimden silmek olacak. Düğün davetiyem hala ulaşmadı bana, yoksa posta kutusunda mı kayboldu?