Istanbul Modular Ensemble: Organize Bir Karmaşa

Istanbul Modular Ensemble’i ilk defa dinleyecek birine tek bir cümleyle nasıl tanımlardınız?
Organize edilmiş karmaşık sesler.
Modüler synthesizer’larla çalışmak, hem teknik hem de sanatsal açıdan özgün bir süreç. Kendi geliştirdiğiniz ya da keşfettiğiniz özel bir “trick” veya yöntem var mı?
Ritimlerimizle melodilerimizi yoğunluk açısından senkronize ettiğimiz bir sistemimiz var. Aynı şekilde melodilerin, adeta bir caz parçasıymış gibi, birbirleriyle soru-cevap ilişkisi kurmasına özen gösteriyoruz.
Sahnede seyirciyle kurduğunuz bağ sizin için ne ifade ediyor? Dinleyiciden gelen anlık tepkiler müziğin akışını değiştirebiliyor mu?
Genel olarak setlerimizin büyük kısmında çalınacak sequencelar programlı olsa da, knob’larla oynamak her seferinde farklı ses seçenekleri yarattığı için her performansımızda dinleyiciler farklı sesler duyuyor. Buna ek olarak doğaçlama çaldığımız melodiler de var. Dolayısıyla setlerimiz, çevresel faktörlerden — en başta da seyircilerden — ciddi şekilde etkileniyor.
Her birinizin farklı geçmişleri var: ses mühendisliği,küratörlük, enstrüman tasarımı… Bu farklı kimlikler topluluk içinde nasıl birleşiyor, nasıl çatışıyor?
Aslında oldukça yakın alanlar. Bu yüzden birimizin çok iyi yaptığı bir işi diğer ikimiz hayranlıkla izliyoruz. Örneğin, Yaşa kendi modüllerini yapıp bize gönderdiğinde hemen oynamak istiyoruz. Bu da onun, doğrudan kullanıcıdan geri bildirim almasını sağlıyor.
Doğaçlama ile besteyi buluştururken sahnede üç kişi olarak nasıl bir iletişim dili kuruyorsunuz?
Genellikle frekans/enstrüman paylaşımı yapıyoruz. Birimiz bazı şarkılarda bas ve perküsyonları üstlenirken, bir diğerimiz lead’leri, diğeri ise kick, snare veya pad sound’larını veriyor. Bu zaten stüdyoda çalışırken de doğal olarak gelişen bir süreç. (Sahnede birbirmize bağırmak da bir seçenek tabi 🙂 )
Türkiye’den beraber çalışmak istediğiniz sanatçılar kimler?
Mete: Ferit Odman
Yasha: Azer Bülbül
Semi: İlhan Mimaroğlu
Son olarak İstanbul’un sizin müzik yapınıza etkisi nedir?
İlk olarak, bu tarz deneysel çalma biçimlerine ne yazık ki yeterince yer bulmanın çok zor olduğu bir şehir. Bu durum bizi, şehrin daha “underground” olarak tanımlanabilecek sahneleri ve kitleleriyle buluşturuyor. İster istemez müziğimiz ve sound’larımız da buna göre şekilleniyor.