TED’de X Bir Kişi
İki yıl önce bir arkadaşım vasıtasıyla, hiç beklemediğim bir anda TEDx’e davet edildiğimi öğrendim. O kadar hazırlıksızdım ki içimden bir ses hafif alaycı bir tavırla keşke Emin Çapa amca oğlun olsaydı da bir iki tüyo kopartsaydın diyordu.
Az zamanım vardı ve iç sesimden uzaklaşarak hiçbir şey düşünmemeye başladım.
Sahne günü gelmişti ve gitarım omzumda beklerken, kendimi orada olmaya ve insanlara bi’şeyler anlatmaya layık görme gafletine düştüm. Ne anlatırım dedim parmakları çenelerine dokunan bu insanlara.
Küçük yaşta kendimi attığım müzikal yolculuğumda, karakterim ve yaşanmışlıklarımla da benzeştirdiğim yalnızlık teması, haşır neşir olduğum her olguda benimle beraber yürüyordu. Mutluluğa duyulan bu paranoyak hislerin ışığında oluşturduğum müzik zevkimde, dinlediğim şarkıların, sözlerini ve melodilerini iki ayrı eser olarak görmeye başladım.
Şöyle ki bana göre bir şiir arka fonu olmadan çok daha derin, bir enstrumantel tek başınayken her seferinde üzerine başka başka sözlerle şarkılar söylenebilir gibi hissettiriyordu.
Şiir mi kadın, melodi mi erkek hala buna karar veremiyorum ama…
Sanki bazı şarkılar bana göre, asla bir arada olmaması gereken bir çiftin mutsuz evliliklerinden doğan talihsiz çocuklar gibi.
Küçük örnekler vermek gerekirse, harika Rock altyapıların üzerine okunmuş arabesk odaklı vokaller veya tarihi eskilerde kalan ancak asla geçmeyen, sepya bir İstanbul hayal ettiren o güzel şarkıların “coverlamak” adı altında “katledilmeleri” vesaire…
Bu cümleler hayal evrenimde akıp giderken sıra bana gelmişti bile.
Kendimi insanların karşısına attım. Birkaç kelam ettim, şarkılar söyledim ve gittim. Rezil olmamak kafiydi ve günün sonunda kendi yazıma konu olmamak en güzeliydi.