Gölgemi Şeytana Sattım
Size Peter Schlemihl’in Olağanüstü Öyküsü’nden bahsetmek istiyorum. Gölgesini şeytana satan adam! Evet doğru duydunuz, kulağa garip gelen bu öykü, sonsuz bir servet ( sınırsız altın dolu bir cüzdan ) için şeytana uyarak gölgesini satan fakir bir adamın hikayesini anlatıyor.
Servet uğruna şeytanla yaptığı anlaşmadan sonra karakterimizin yüzü bir türlü gülmez, felaketler ard arda gelir. Minna adlı sevgilisi, Schlemihl’e aşık olduğu halde gölgesiz olduğunu öğrenince, onu terk eder ve başka biriyle evlenir. Çevresindeki insanlar da Schlemhil’i gölgesizliğinden ötürü yadırgar. Yeni bir anlaşmayla gelen şeytan, Schlemihl’e gölgesini, ruhu karşılığında vereceğini söyler fakat artık kendinde güç bulan karakterimiz, şeytanla olan anlaşmayı bozar ve serveti bir kenara bırakır çünkü bütün ruhunu pişmanlık sarmıştır.
Hem gölgesiz hem de beş kuruşsuz kalan karakterimiz, aşkını kaybetmiş olmasının dışında huzuruna kavuşmuştur. Doğada bir sığınak bulup, büyülü çizmeleri sayesinde dünyayı gezer ve kendini daha derin bir tanıma fırsatı bulur. Geçmişteki hatası yüzünden insanlıktan kovulur ama hep sevdiği doğaya yönlendirilir.
Gölge Sembolü
Edebiyatta gölge yaşam ve ölümü temsil eder. Folklorde ise gölgesizlik, ruhsuzluğa eşdeğerdir. Hikayemizde gölge, itibarı gölgesizlik ise karanlığı temsil ediyor. İyi bir gölgesi olanlar, yozlaşmış dünyadan uzak, dürüst insanlar olarak değerlendiriliyor.
Gündelik hayatımda gölge kavramını hiç düşünmedim fakat çocukluğumu hatırlayınca bazen gölgemden korkar, bazen de gölgemi göremediğimde endişelenirdim, bazen de peşinden giderdim, gölgemi takip etmek eğlenceli gelirdi. Gölgesini servet uğruna satan Schlemihl, bize aslında modern insanın materyal dünyada çektiği acıyı anlatıyor.
Bu hikayede kötü bir karakter gibi gözükse de onu suçlayamıyorum. Öyle ki materyal dünyada bizi gerçekten mutlu etmeyecek getirileri olan işlerle koşturup duruyoruz. Bir de kendimizi öyle inandırıyoruz ki mutluluk getireceğine, gerçeğin farkına bile varamıyoruz. Birçoğumuz mutsuz olduğumuz işlerde çalışıyoruz, gerçek benliğimizin ne istediğine, içimizdekine ses vermiyoruz çünkü birçoğumuzda bu cesaret yok. Hayatımızı idame ettirmeye o kadar odaklanıyoruz ki, ruhumuza ne iyi gelir sorusunu cevaplayamıyoruz. İnsanın hayallerinin peşinden gitmesinin ne kadar zor olduğunu biliyorum ama belki bu basit masalsı hikaye hepimizin içinde bir yankı uyandırmıştır. Lafı fazla uzatmadan hikayeden bir alıntıyla yazıyı bitirmek istiyorum.
‘’ Fakat sen dostum, insanlar arasında yaşamak istiyorsan, her şeyden evvel gölgeye, sonra paraya hürmet etmesini öğren. Eğer yalnız kendin için ve içindeki iyi taraf için yaşamak istiyorsan, o zaman nasihate ihtiyacın yok.’’