Sex and The City
Candace Bushnell’in aynı adlı romanından televizyona uyarlanan Sex and the City dizisini ilk olarak üniversite yıllarımın sonunda, boşlukta olduğum bir dönemde izlemeye başlamıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse diziyi başta yadırgayıp, kadınlar ne buluyor bu dizide yahu diyerek diziye başladım. Önyargılı düşüncemi kaybettikten sonra çevreme hak verdim. Daha ilk bölüm itibariyle sizi sürükleyen, modern kadınların aşk, seks, evlilik hayatını anlatan Sex and the City, aynı zamanda sizi ilişkiler hakkında da bilgilendiriyor. Dizinin isminden yola çıkarak, konusunun sadece seks ve şehir olduğunu düşünmüştüm. Hemen hemen her bölümde seks sahneleri olduğu gibi ilişkilerin duygusal tarafını da yüksek oranda görüyoruz.
New York’lu dört başarılı kadın karakterden, hayranları tarafından en beğenileni Carrie Bradshaw’ın olduğunu düşünüyorum. Diziyi izleyen kadınların çoğu, zaman zaman kendini Carrie Bradshaw gibi köşe yazıları yazarken hayal etmiş olsa gerek.
Erkeklere karşı oldukça dominant bir karakterde olan Miranda avukatlık mesleğini yürütürken, kendine ait bir şirkette halkla ilişkiler uzmanı olarak çalışan Samantha ise bu dört kadın arasında tek gecelik ilişkilerle gününü geçiren, cinselliğe, aşktan daha önem veren çapkın bir karakterdir.
Charlotte’un ise dizide en az sevilen karakter olduğunu düşünüyorum. Hayattaki en önemli gayesi, evlenip, bir ev sahibi olduktan sonra çocuk yaparak, beyaz atlı prensiyle mutlu mesut yaşamak olan Charlotte, dizinin en alışılagelmiş karakteridir.
”Ben aşkı arıyorum. Gerçek aşk. Saçma, sakıncalı, tüketen ve’ birbirimiz olmadan yaşayamayız’ tadında bir aşk.” Carrie Bradshaw
En gerçekçi bulduğum karakterlerden biri olan Carrie, diziyi bu kadar sevmemin nedenlerinden birisi. Her ne kadar özgür bir karakter olsa da gerçek aşkı arayan, sevgisine yenilen Carrie gibi hissettiğimiz zamanlar olmuştur. Sadece Carrie’nin değil çoğu kadının hayatına en az bir kez girmiş olan Mr. Big karakteri, ancak dizi ve filmlerde olacağını düşündüğüm bir değişim geçiriyor. Yakışıklı, akıllı , karizmatik ve duygusal olarak elde edilmesi güç gibi görünen karakterimizin dönüşümü gerçek hayatta karşımıza çıksa, hepimizde şok etkisi yaratacaktır. Çünkü gerçek hayatta Mr. Big gibi bir erkek karakterinin değiştiği çok nadir görülmüştür.
Carrie ile Mr. Big arasında yatakta geçen bir sahnede Carrie yanlışlıkla osuruyor ve bunun ilişkisini etkileyeceğini düşünüyor. Bir süre kulağa komik gelen bu durumu, Carrie normalleştirerek aslında ne kadar gereksiz bir düşünce olduğunu izleyiciye yansıtıyor. Çünkü erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkide, kadınların bakımlı, her zaman temiz, geğirmeyen, osurmayan yani biraz insan dışı bir varlık olması bekleniyor. Bu nedenle erkekler tüm vücudu kıllı gezebilirken, kadınların en ufak bir tüyü göze batıyor.
Dizideki tüm karakterler aşkı, seksi, evliliği sorgularken, aynı zamanda ilişkilerine bağlı kalmadan özgürlükçü bir tutumu da ön plana çıkarıyor. Hayatlarımızda ilişkiler önemli bir yer kaplasa da, en başta kendimizi sevmek, bir başkasının bizi sevmesi için uğraşmamak, bizi üzecek olaylar karşısında daha az hayal kırıklığına uğramamızı sağlayacaktır. Bu fikir hem erkekleri, hem de kadınları kapsamakla birlikte, beraber olduğumuz insanı bir ”mal’ gibi görüp sahiplenmek yerine, onu bir birey olarak kabul ettiğimizde işler daha kolaylaşacaktır. ‘Samantha Jones’un da dediği gibi, ” Seni seviyorum ama kendimi daha çok seviyorum.”