Felsefenin Teselli İkramiyesi
Felsefede teselli bulabileceğim fikri, Alain de Botton okuyana kadar aklımın köşesinden dahi geçmezdi. Birçok kişisel gelişim kitabı, daha mutlu bir hayat ve gerçekdışı ümitler vadederken, okuduğum bu kitap hayatımda daha kalıcı ve gerçekçi etkiler yarattı. İçerisinde 6 bölüm olan kitabın her bölümünde, Socrates, Epikuros, Seneca, Montaigne, Schopenhauer ve Nietzche’nin hayatlarından örneklerle teselli buluyoruz. Yani bir nevi kederi sanata dönüştürerek, kederden teselli de bulabileceğimizi kitap bize gösteriyor. Kitabı okurken yaşanılan aydınlanmayla beraber gelen pozitif enerji, hayata bakış açımızda kalıcı bir etki bırakıyor.
Epikuros’un gözünden yeterince paraya sahip olamamanın tesellisini ele almak istiyorum. Epikuros eğer aktif olarak bir acıya sahip değilsek, mutlu olduğumuz görüşünü savunuyor. Sıradan bir sandviç ya da şık bir restoranda yenilen pahalı bir yemeğin mutluluğumuzu etkileyen belirleyici bir faktör olmadığını da ekliyor. Yani evet düşündüğümüzde şık bir restoranda yemek yemek ile her gün sıradan bir sandviç yemek arasında fark olabilir fakat bu bizim ana mutluluğumuz olmamalı. Epikuros’a göre eğer yeterince arkadaşımız yoksa lüks bir araç, özgürlüğümüz yoksa bir villa ya da pahalı bir restoranda yemek yemek bizi mutlu edemez. Benim görüşüm ise paranın yadsınamayacak kadar önemli olduğu ama bir ‘amaç’ haline de gelmemesi yönündedir. Herhangi bir işe başlarken ana amacınız para kazanmak ise, bir süre sonra bütün sosyal ilişkilerimiz çıkar üzerine kuruluyor. Eğer hayatınızda mutluluğu lüks bir villadan beklerseniz, zamanla mutluluk anlayışı maddeciliğe evrilecektir.
Düş kırıklığının tesellisini bize veren Seneca ise, her düş kırıklığının altında yatan temel yapının; bir dileğin, sert bir gerçeklikle çarpışmasından kaynaklı olduğunu bize gösteriyor Ansızın yakalandığımız hayal kırıklıkları, hazırlıklı olduklarımızdan daha fazla canımızı acıtır. Hayal kırıklığına uğramak aslında normaldir ama bizi asıl üzen durum gerçek dışı beklentilerdir.
Seneca, bilge kişinin kendi kendine yetebileceğini savunuyor. Eğer bir kazada tek gözünü kaybettiysen, kalan gözünle kendi kendine yetebilirsin diyor. Hayatımızda olan felaketleri geri alamayız, ya da değiştiremeyiz fakat olaylara olan bakış açımızı değiştirerek mutluluğu yakalayabiliriz. Bu durumu ister Seneca’nın bir kazada gözünü kaybetmesinden yola çıkarak sağlayın, isterseniz kaybettiğiniz işinizden yola çıkarak sağlayın, fark etmez. Çünkü Kötü durumlarla hayatımız boyunca karşılacağız fakat bu durumlar genelde kafamızda büyüttüğümüz kadar korkunç olmayacaktır. Önemli olan sizin yaşadıklarınıza karşı sergilediğiniz tutumdur.
Nietzche, üst insanın, kendini hazzı aramak yerine, acıdan kaçmaya adaması gerektiğini savunuyor. İnsanoğlu olarak, hepimiz mutluluğu, haz ile bağdaştırıyoruz. Eğer günümüz, dakikalarımız keyifli ise, kendimizi mutlu görüyoruz. Haliyle her günümüz aynı olmadığı için de, haz almadığımız günlerde kendimizi mutsuz sayabiliyoruz.
Ama aslında günümüz, haftamız bizi üzecek, ekstrem bir acıyla geçmemişse, karnımız toksa, sevdiklerimiz yanımızdaysa da kendimizi mutlu sayabiliriz. Göreceli olan mutluluk kavramına bakış açım ”iç huzur ” olmakla beraber, mutluluğu bir an olarak değil, bir süreç olarak görmek hepimiz için hayatı daha yaşanılır kılar.