Toksik Mi Pozitiflik?
Çağımızın modern hastalıklarından birisi olan toksik pozitiflik; sadece pozitif duygulara ve hayatın pozitif yönlerine odaklanmamızı destekleyen bir görüştür. Eğer hayatımızdaki sorunları ve zorlu duygusal süreçleri görmezden gelirsek, hayatımızın çok daha kolay olacağı ve mutlu olacağımız inancını savunan toksik pozitiflik , insan beynini fazla basitleştirdiği gibi, mental sağlığımız için hasar verici boyutlara ulaşabilir. Bir nevi savunma mekanizmasına benzeyen toksik pozitiflik, duygularımızı bastırmamızı sağlayarak işin sonunda bizi çıkmaz bir yola sürükleyebilir. Duyguları bastırmak zaman zaman hayatımızda işimize yarasa da, uzun vadede sağlığımız için faydalı olmayacaktır.
İnkar, Anna Freud tarafından ileri sürülen, gerçeği kabul etmeyi reddeden ve böylece bizi dış olayların farkındalığından uzak tutan bir savunma mekanizmasıdır. Toksik pozitiflik de içinde inkar barındırdığı gibi, eğer bir durum baş etmesi çok güçse, onu görmezden gelerek pozitiflik ile bastırır. Aslında pozitifliğin negatif bir tarafını görürüz. Özellikle mükemmelliyetçi insanlarda karşılaşılması yüksek bu durum, kişinin kendisine zarar vermekle beraber, çevresine de zarar verebilir.
İçinde yaşadığımız postmodern toplumun getirdiği sürekli mutlu ve iyi olma hali, farkındalık bilinci yüksek bireylerin kendini yalnız hissetmesine neden olabilir. Instagram, Facebook gibi sosyal medya ağlarında, genellikle insanların en mutlu, en iyi hallerini fotoğrafladığını görürüz. Dünyada kıyamet kopsa yine de kahkahalarla, arkadaşlarıyla eğlenirken post atan kişilere imrenilebileceği gibi, kişi, eğer o gün çok kötü bir gün geçirdiyse kendini yalnız hissetmesi kaçınılmaz olabilir.
Herkes mutlu, bir ben mi mutsuzum hissiyatına kapılmak olağandır. Atlanılan bir durum vardır ki , özellikle sosyal medya ağlarında insanlar en iyi oldukları hali paylaşır, en nihayetinde kimse ağlarken olan bir fotoğrafını koymak istemez. Hatta çok kötü bir gün geçirdiği halde, kendini iyi hissetmek için mutlu paylaşım yapanlar da vardır. Bu kısımda fark edilmesi gereken ana fikir, sosyal medyada insanların paylaşımlarına, hayatlarına göre bir sonuç çıkarılmaması gerektiğidir.
Sürekli mutlu olma halini empoze etme fikri, beynimizi basit düşünmeye ve düşünmemeye sürüklediği gibi, sorunlar karşısında çözüm üretemez hale gelmemize yol açabilir. Bittabi, problemler karşısında gereksiz karamsarlığa kapılmak da doğru olmadığı gibi, toksik pozitiflik de hayatımızda kalıcı bir çözüm getirmez. Hepimizin hayatında bir problemle karşılaştığında eşinden, dostundan fikir alırken, ”telaşlanmana gerek yok, kaygı hiçbir şeyi çözmez, pozitif düşün mutlu ol, evrene iyi enerjiler gönder” tarzında geri bildirim aldığı zamanlar olmuştur.
Pozitifliğin negatif tarafını yansıtan bu düşünce modeli, insanoğlunun yapısı gereği mümkün değildir. İnsanlar üzülür, kırılır, alınır, ağlar, güler ve tüm bunlar doğaldır, aksi halinde robotlar gibi yaşamamız gerekir. Gerçekleri kabullenerek optimist bir bakış açısına sahip olmak, eksiklerimizi ve kaygılarımızı, kederimizi kabul ederek çözüm üretmeye çalışmak, sağlığımız için en faydalı olacak yoldur. Nasıl ki ölüm ile yaşam birer bütünken, keder ile neşe de birbirini tamamlayan bir bütündür.