bi'şeyler

Herkes Evine Dönmek İster Mi?

Kendi dünyamızda, evimizin neresi olduğu epey karmaşık bir konudur. Dünya dahil olmak üzere, her şey bir ev ve yuva metaforu üzerine kurulu. Reklamlar, spiritüel bakış açıları, dinler, edebiyat ve daha nicesi bize bir yuvanın içselliği ile yaklaşır. Bahsi geçen evler tuğladan örülü duvarlardan ibaret değil, bir semboldür çoğu zaman; bazen içinde bulunduğun kimlik, aile, toplum, kent, dil ve toprakları temsil ederken, bazen de benliğin, hayali kurulan dünyanın, özlenen bedenlerin, hiç sahip olunmayan hislerin sembolü olur.

Dıştan ayırıp bizi içe alan, sınırımızı belirleyen, kötü olan her şeyi bir adım dışarıda bırakabildiğimizi düşündüren bir yapı: Ev. Evindeymiş gibi, evini bulmak, bir yuva sıcaklığı, tanrının evi, yuva kokusu… Tüm bunlar emniyet, huzur, içtenlik, konfor ve iyiliği temsil eder. Aradığımız ne varsa hepsini bir yapı bütününe taşıyan, bir çatı altına -ki nesnel bir yapının dışındadır tüm bunlar- toplanmaya bizi iten, pazarlanmış hisler bütünüdür. Bu pazarlamanın temel sebebi aidiyet duygusu. Aidiyet duygusu olan bir kişi yaşamda çoğu şeye sebat eder, öncelikle yaşamda kalmaya, üretim ve tüketim döngüsüne katlanmaya razı olur. Ebedi evi cennet için yaşamaya, bir tanrının belirsizliğine, yaşamda kalmak için para kazanmaya ve sıcacık bir yuva temsili ile aile kurmanın iyiliğine katlanır. Tüm bunlar bir evde olmak veya eve dönmek için iyi birer sebeptir.

Bize sunulan bu güvenli alan, ev, her zaman konforlu bir güven hissi vermez elbette, çoğu zaman konforsuzluğuyla da ön plana çıkar. Boş yataklar, soğuk duvarlar, ışıksız odalar, kimsesiz bazen sevgisiz evler de vurgulanır. Aşılası sınırlar, yıkılması gereken duvarlar, açıp çıkılması gereken kapılar vardır ve bunların hepsi evdedir. Verilmek istenen konforsuzluğun adı, özgürlük hissiyle beraber harekettir de. Bu dünyada yer alabilmen ve yol yapabilmen, sana bahşedilen ve hissetmek zorunda olduğun aidiyet için bir şeyleri işlemen ve taşıman gerekir. Çıktığın kapı olmasa da başka bir kapıyı açıp oraya taşıman gerekir topladıklarını. Dönmek böyledir, var olanı aşamasan da yenisini kurman üzerine kuruludur.

Herkes bir eve dönmek ister mi? Reklamlara göre, sarılamazsanız da satın aldığınız çeşitli ürünlerle bunu sağlayabiliyorken uluslar için bildikleri yerlerde olmanız yeterlidir; spiritüalizm çoğunlukla benliği ev sayıp evini bulmanın bir ihtiyaç olduğunu dile getirir, dinler ise bunun için tanrı yanından loca vaadi verirken olduğun yerden de erişebil diye bir kaç mekan kondurur başucuna. Bir çok yazarın da bu konuda fikri var elbetteki; kimisi eve dönüp işkencesine kaldığı yerden devam etmek isterken kimisi dönmeden de evindedir, kimisi eve dönmeyi değil yolda olmayı tercih ederken kimisi de dönmek isteyeceği tek evin anne karnı olduğunu söyler. Peki ya, herkes evine dönmek ister mi?

Başa dön tuşu